15 Mayıs 2011 Pazar

DÜNYA'YI KAPLAYAN ÖRTÜ

BİTKİLER

Dünya Bitki Örtüsü Haritası

Dünya üzerindeki iklim tiplerine bağlı olarak bitki örtüsü ekvatordan kutuplara doğru:

1.      Geniş yapraklı ormanlar
2.      Savanlar
3.      Kaktüs
4.      Bozkır
5.      Maki
6.      Orman-çayır
7.      İğne yapraklı ormanlar
8.      Tayga ormanları
9.      Tundra  şeklinde sıralanır.
1.Her bitkinin kendine has bir iklim özelliği vardır. Başka bir ifadeyle benzer iklim şartlarında benzer bitki türleri görülür.(kutup iklimi hariç)
2.Farklı bölgedeki iklimin benzerliği tabii bitki örtüsünün benzerliğini kanıtlar.
3.Yer şekillerinin kısa mesafeler dâhilinde değişmesi bitki örtülerinin de kısa mesafeler dâhilinde değişmesini sağlar.
4.Bitki örtüleri yeryüzüne dağılışlarında aralıksız kuşaklar oluşturmazlar.
5.Enlem farkı arttıkça ve farklı enlemlerden oluştukça bitki örtüsü de çeşitlenir.
6.Bitki örtüsü iklimin bir nedeni değil iklimin bir sonucudur.


Yeryüzünde Bitki Örtüsünün Dağılışını Etkileyen Faktörler

1-İklimin Etkisi

a)Yağış Faktörü:
Yağış bir yerdeki bitki yoğunluğunu yani bitkilerin ot, çalı veya ağaç olmasını ve bunların miktarının az ya da çok olmasını belirler.
Her bitkinin istediği su miktarı farklıdır. Yağışlı bölgelerde gür bitki toplulukları görülürken kurak bölgelerde bitki örtüsü seyrekleşir, çöllerde kurakçıl ve seyrek bazı otlara ve çalılara rastlanır.
b)Sıcaklık faktörü:
 Bitkilerin gelişebilmesi için belli bir sıcaklığın olması gerekir. Sıcaklık bir yerdeki bitki türlerini belirler örneğin ağaçların iğne yada geniş yapraklı olmasını belirler.  Sıcak orta kuşakta her tür bitki yetişme alanı bulabilirken soğuk kutup bölgelerinde ve yükseklerde düşük sıcaklık şartları nedeniyle bir çok bitkiye rastlanmaz.

2-Yer Şekillerinin Etkisi
Dağ sıraları ve dağların uzanışı bitki örtüsünün yayılışını etkiler. Kıyıya paralel uzanan dağlar deniz etkisini iç kesimlere sokmadığı için iç kesimler bitki bakımından fakirleşirken, dağların denize bakan yamaçları daha zengin bitki örtüsüne sahip olur.
Yükseklere çıkıldıkça sıcaklıklar azaldığı için bitki örtüsü türü ve yoğunluğu azalır. Belli bir yükseltiden sonra artık bitki yetişmez.
Eğimli yamaçlarda gür bitki örtüsü görülür çünkü düz alanlar insanlar tarafından işgal edilmiştir.
Bakı bitki örtüsünün yayılışında en önemli faktörlerden birisidir. Güneşe dönük yamaçlar uygun sıcaklık şartları sayesinde hem bitki türü hem de bitki yoğunluğu bakımından daha zengindir.

3-Toprak Faktörü
Bitkiler kökleriyle toprakta tutunur ve gıdalarını topraktan alırlar. Bu nedenle yeterli kalınlıkta toprak örtüsü olmayan yerlerde bitkilerde yaşayamaz.
Toprağın yapısı; Toprağın yapısı, üzerinde yetişen bitki türünü belirleyebilir.
Toprağın dokusu; Toprağın sık ya da gevşek oluşu bitki oluşumunu etkiler

4-Biyotik Faktörler
Tarih boyunca insanlar yaşam faaliyetleri nedeniyle çevrelerindeki bitki örtüsünü sürekli değiştirmişlerdir. İnsanların bitki örtüsü üzerindeki etkileri daha çok olumsuz olmuştur.
İnsanlar, çeşitli açılardan bitki örtüsü üzerinde etkili olmuştur.

Olumsuz etkiler       
Savaşlar, Tarım alanı açma, Yakacak ihtiyacı, Orman yangınları, Hayvan otlatma, Yol yapımı, Orman alanlarını imara açma, Sanayileşme

Olumlu Etkiler
Bitki türlerinin yayılması, Bitki türlerinin korunması, Bitki türlerinin geliştirilmesi, Çeşitli hayvan türleri bitkilerin farklı yörelere taşınması sayesinde bitki yayılışına etkide bulunur. Bitkilerin tozlaşmasına katkıları vardır (Meyve bahçelerinde arı bulundurulması)

BİTKİ TOPLULUKLARININ COĞRAFİ DAĞILIŞI


Ekvatoral yağmur ormanları
Amazon Havzası, Senegal’den Gine körfezine kadar olan saha Kongo Havzası, Güneydoğu Asya adaları 








Muson Ormanları
Güneydoğu ve Doğu Asya’da Hindistan, Japonya, Tayland, Vietnam,Endonezya, Doğu Çin,  Kore, Avustralya’nın kuzeybatısı, Filipinler, Güneydoğu Afrika


Orta Kuşağın Karışık Ormanları
Batı Rüzgarları sebebiyle Ilıman Kuşak karalarının batısında görülür (Batı ve K.Batı Avrupa, Amerika’nın batısı). Yurdumuzda ise Karadeniz kıyılarında etkilidir
               
Tayga Ormanları
Deniz etkisinden uzak kara içlerinde ve ılıman kuşak karalarının doğu kıyılarında (soğuk su akıntısından dolayı) görülür. Orta ve doğu Avrupa Asya’nın kuzeyi(Sibirya) Kanada ve ABD nin kuzeyinde görülür.
              
Maki
Akdeniz’e kıyısı olan ülkeler  (Libya, Mısır ve Lübnan hariç. Buralarda görülmeme sebebi yer şekillerinin engebesiz olmasıdır.), Avustralya’nın güneybatısı, G. Afrika Cumhuriyetinde Kap bölgesi, Şili’nin orta kesimleri  Kuzey Amerika’da Kaliforniya çevresinde etkilidir.
En geniş anlamıyla 30-40 derece enlemleri arasında kıtaların özellikle batı kıyıları

             
Savan
Güney ve Orta Afrika, Sudan,Güney Amerika‘da Brezilya’daVenezüella, Kolombiya, Peru ve Bolivya’da etkilidir. Ekvatoral iklim ile çöl iklimi arasında (10-20° kuzey ve güney enlemleri arasında görülü
Bozkır(Step)Sıcak ve ılıman kuşak kara içlerinde görülür. Yurdumuzda İç Anadolu Bölgesinde ve Ergene Bölümünde görülen karasal iklim buna örnektir.

Çayır
Batı Rüzgarları sebebiyle Ilıman Kuşak karalarının batısında görülür (Batı ve K.Batı Avrupa, Amerika’nın batısı). Alpin çayırlar dağların yüksek kesimlerinde görülür

Tundra
Sibirya, İskandinavya Yarımadasının kuzeyinde, Kanada’nın kuzeyinde,
Grönland adasının kıyı kesimleri.Yaklaşık olarak 70-80 enlemleri çevresinde görülür.Güney yarımküredeki etki alanı KYK dekine oranla çok azdır bunun nedeni GYK de okyanusların geniş alan kaplamasıdır. 

Çöl Bitkileri
Kızılkum (Özbekistan), Karakum (Türkmenistan), Gobi (Moğolistan), Taklamakan (Çin) , Arizona (A.B.D) çölleri,Kuzey AfrikaArap yarımadasıAvustralya’nın iç kesimleri

                              
Yeryüzünde Oluşan Bitki Formasyonları
 Ağaç Formasyonu
Ormanların temel unsuru ağaçtır. Ağaçların oluşturduğu topluluklara orman denir.
Yağış, sıcaklık ve toprak şartlarının elverişli, yetişme devresinin uzun olduğu her yerde ağaç yetişir. Yağış azlığı, şiddetli buharlaşma ağaç yetişmesine engel olur. Ormanların temel unsurudur.
        
Başlıca Orman Türleri
Yaprak biçimine göre: yayvan yapraklı ormanlar, iğne yapraklı ormanlar
1-Ekvatoral Yağmur Ormanları            
2-Muson Ormanları   
3-Orta Kuşağın Karışık Ormanları                                     
4-Tayga Ormanları  
                                      
Çalı Formasyonu
Maki, Garig ve Psödomaki

Maki
Karakteristik özellikleri, kışın yapraklarını dökmemeleri ve yaz kuraklığına dayanıklı olmak için yaprak, gövde ve kök sistemlerinin su kaybını önleyecek yapıda olmalarıdır. Genelde Akdeniz ikliminin hakim olduğu yerlerde ve orman tahribinin yoğun olduğu sahalarda ince gövdeli, sert, bazen kenarları dikensi, cilalı daimi yeşil yapraklı 2-3 m. boyları olan, çalı görünüşlü ya da ağaççık şeklindeki bitki toplulukları maki formasyonu olarak adlandırılır.

Başlıca Maki Türleri
Filarya, Zakkum, Laden, Katırtırnağı, Ardıç Sumak, Harnup (keçi boynuzu),  Sandal,  Mersin, Kocayemiş, Pırnal Meşesi, Funda, Defne, Menengiç Sakız ağacı,Ilgın, Yabani zeytin,(deli, delice)      

Garig
Garig formasyonu, Akdeniz ikliminin hakim olduğu alanlarda ancak toprak şartlarının daha elverişsiz eğimlerin daha fazla ve yağışların daha az olduğu kesimlerde ayrıca makilerin tahrip olduğu sahalarda görülür.. Bunlar son derece kurakçıl bitki topluluklarıdır. Başlıca türleri kermez meşesi, akçakesme, kekik, adaçayı,laden, katran ardıçı ve gevendir.

Psödomaki(Yalancı maki-yalancı çalı)
Ormanların tahrip edildiği yerlerde oluşan yalancı çalı  türleridir. Kışın yapraklarını dökerler.
                                                                            
Ot Formasyonu
İklim,toprak ve yer şekilleri gibi şartların ağaç yetişmesine olanak vermediği yerlerde, belirli zamanlarda yağan yağışa veya tamamı toprağın derinliklerine sızmayan suya bağlı olarak yetişen ot cinsinden bitkilerin oluşturduğu topluluktur.

Savan
Savanlar uzun süre yeşil kalan , gür ve uzun boylu ot topluluklarıdır. Savan bitki örtüsü içinde yer altı sularının yüzeye çıktığı yerlerde ve akarsu boylarında ormanlar görülür.
Kurak mevsimin uzun sürdüğü tropikal bölgelerde görülen, tek tük ağaçlar serpili büyük çayırlardan oluşan bitki topluluğu, Güney Afrika'da ve Doğu Afrika'da başlıca bitki topluluğu olan, boyları yer yer iki metreyi bulabilen köksaplı bitkilerden ve buğdaygillerden oluşur.
 
Step(Bozkır)
İlkbahar yağışlarıyla yeşeren, yaz başlarında kuruyan küçük boylu ot topluluğudur.
Bozkır bitki örtüsü içinde geven , deve dikeni, gelincik, çoban yastığı gibi bitkiler yer almaktadır. Yağışların daha az mevsimler arasındaki sıcaklık farklarının daha fazla olduğu alanlar ot formasyonunun geliştiği sahalardır.

Steplerin bir kısmı doğal olurken bir kısmı da ormanların insanlar tarafından tahribi sonucu ortaya çıkmıştır. (Bu şekilde oluşan bozkıra Antropojen Bozkır denir)İç Anadolunun orta bölümü (Konya ve Ereğli havzaları, Tuz gölü çevreleri) asıl step sahasıdır.
Step formasyonunun gelişme gösterdiği bu bölümde yağışlar 250 mm. altına düşer.
Bu sahada görülen bitkiler kendilerini kurak şartlara son derece adapte etmişler ve keçe gibi tüylü dikenli, az yapraklıdırlar.

Çayır
Çayırlar genellikle düz ve taban suyu yüksek olan taban arazilerde teşekkül etmişlerdir. Toprak uzun süre nemli olduğundan bitki örtüleri sık ve yüksek boyludur.
Sık ve yüksek boylu olan bitki örtüleri sıkı bir çim kapağı meydana getirerek toprağı sıkıca tutar.
Aktif büyüme döneminde yapraklar tüm yüzeyi kapatır.
Biçilerek değerlendirilen bu alanlardan elde edilen ot kış aylarında hayvanlara verilir.

Alpin Çayırlar
Genellikle dağların yüksek kesimlerinde orman örtüsünün üst sınırından sonra ortaya çıkan ot örtüsüdür  olarak bilinir. Ülkemizde Alpin çayırlar dağların 2100 m. den sonraki kesimlerde görülmeye başlar.
İlkbahar ve yaz mevsimlerinde karların erimesi ile ortaya çıkan bu çayırlar rengarenk açan çiçekleri yanında yer yer de  1 m.'yi bulan uzun boyları ile dikkat çekerler.

Tundra
Yosun ,ot ve cılız çalılıklardan oluşan bitki örtüsüdür. Tundra, kutba en yakın bitki örtüsüdür.
Kuzey ülkelerinde rastlanan, yapısına likenlerin de katıldığı bodur ot toplulukları. Tundralar yılın dörtte üçünden uzun bir süre karlarla örtülü kalır. Bunun için kutup bölgesi dışında yetişen bazı ağaçlara burada ancak bodur çalılar halinde rastlanır. Kutup söğüdü ve bodur huş bunlara misal verilebilir.
Hakim bitki topluluklarını karayosunları ve likenler (Ren geyiği likenleri vs.) meydana getirir.

GÜNEŞ'İN DOĞUŞ VE BATIŞ

Güneş Problemleri:

Güneş problemlerini çözmek için şu yol takip edilir.
a.Verilen iki nokta arasındaki meridyen farkı bulunarak sabit yerel saat farkı olan 4 ile çarpılır.
b.Dünya batıdan doğuya doğru döndüğü için,doğuda Güneş erken doğar erkenbatar, batıda Güneş geç doğar geç batar.
c.Doğudaki bir noktada Güneş’in doğuş saati verilip, batıdaki bir noktada Güneş’in doğuş saati istenirse aradaki zaman farkı bulunur, doğunun saati ile toplanır.

Örnek: 42° D boylamındaki Siirt’te 05:30’da doğan Güneş, aynı enlem ve 29° D boylamındaki Denizli’de kaçta doğar?
(42-29) X 4 => 13 X 4 = 52
05:30 + 0:52 = 06:22 Güneş Denizli’de 06:22’de doğar.
d.Batıdaki bir noktada Güneş’in doğuş saati verilip, doğudaki bir noktada Güneş’in doğuş saati istenirse, aradaki zaman farkı bulunup batının saatinden çıkarılır.

Örnek: 33° D boylamındaki Ankara’da 17:30’da batan aynı enlem ve 42° D boylamındaki Erzurum’da kaçta batar?
(42-33) X 4 => 9 X 4 = 36
17:30 - 00:36 = 16:54 Erzurum’da Güneş 16:54’te batar.

Not: Güneş’in doğuş saati verilip batış saati veya batış saati verilip doğuş saati istenirse, gündüz uzunluğunu ifade eden ipuçlarının mutlaka bulunması gereklidir. Örneğin, Ekinoks tarihi, 21 Mart, 23 Eylül, Aydınlanma dairesinin Kutup noktalarından geçtiği gün, Güneş ışınlarının Ekvator’a dik düştüğü gün vs.

SAAT HESAPLAMALARI

Saat hesaplaması yaparken aşağıdaki formülden faydalanacağız.

Burayı çok dikkatli okuyunuz ! Aynı tarafta bulunan (Ör: A ile B veya C ile D) iki merkez arasında yerel saat farkı sorulursa merkezlerin boylamları birbirinden çıkarılır ve 4 dakika ile çarpılır.

Farklı tarafta bulunan (Ör: B ile C) iki merkez arasında yerel saat farkı sorulursa merkezlerin boylamları toplanır ve 4 dakika ile çarpılır.
Not: Aynı meridyen üzerinde bulunan merkezlerin yerel saatleri aynıdır.
Not : Dünya batıdan doğuya doğru döndüğü için yerel saat doğuda her zaman ileridedir. Problemleri çözerken buna dikkat etmelisiniz


Örnek : 20° batı meridyeninde bulunan A merkezinde yerel saat 17: 20 iken 32° doğu meridyeninde bulunan B merkezinde yerel saat kaçtır?

Çözüm : Öncelikle merkezlerin Greenwich'in hangi tarafında bulunduğuna bakmalıyız. A merkezi batı, B merkezi ise doğu meridyeninde bulunuyor.
O halde,
20 + 32 = 52 meridyen

52 * 4 = 208 dakika - 3 saat 28 dakika yapar

B merkezi, A merkezine göre daha doğuda bulunmaktadır. Bu nedenle saat daha ileri olmalıdır. Bulunan saat farkını A merkezinin saatine ekleyeerk sonuca ulaşılır.

MERİDYEN

MERİDYEN - BOYLAM
Bir kutuptan diğerine ulaşan ve paralelleri dik açıyla kesen hayali çizgilere meridyen denir.
Dünya üzerindeki herhangi bir noktanın, başlangıç meridyenine olan uzaklığının açı cinsinden değerine boylam denir. Boylam herhangi bir noktadan yerin merkezine çekilecek dikey bir çizgiyle başlangıç meridyeni arasındaki açıdır.
Derece (°), dakika (’) ve saniye (”) olarak ifade edilir.Bir yerin boylam derecesi verilirken
Başlangıç meridyenine göre doğuda veya batı’da olduğu belirtilmelidir.

Örneğin Ankara, 32°53’doğu boylamındadır. Boylam da pratikte meridyenle aynı anlamda kullanılır.

Meridyenlerin Özellikleri:

1.Başlangıç meridyeni, İngiltere’de Londra yakınlarındaki Greenwich kasabasındaki aynı adla anılan gözlem evinden geçen meridyen yayı olarak kabul edilir.
2.Meridyenler K-G yönünde uzanırlar.
3.Greenwich’in doğusunda 180, batısında da 180 olmak üzere toplam 360 tane meridyen yayı vardır.Doğusundakilere doğu meridyenleri, batısındakilere batı meridyenleri denir.
4.Meridyenlerin boyları (20 004.5 km) birbirine eşittir.
5.İki meridyen arasındaki mesafe Ekvator üzerinde 111 km’dir. Ekvator’dan kutuplara doğru gidildikçe bu mesafe azalır ve bütün meridyenler kutup noktalarında birleşirler. (0° 111 km,10° 109 km, 20° 104 km, 30° 96 km, 40° 85 km, 50° 71 km, 60° 55 km, 70° 38 km, 80° 19 km, 90° 0 km)
6.Ekvator bir daire olduğu için iç açılar toplamı 360° dir. Her dereceden bir meridyen yayı geçmektedir.
7.Meridyenlerin dereceleri başlangıç meridyeninden doğuya ve batıya doğru gittikçe artar.
8.Her meridyenin bir karşıtı (antimeridyen) vardır. İkisi birlikte bir çember oluştururlar. Bir meridyenin karşıt meridyenini bulmak için verilen meridyen 180’den çıkarılır. Karşıt meridyen daima farklı yarım kürededir.

Örneğin 35° batı meridyenin karşıt meridyeni:
180–35=145° doğu meridyenidir.

Örneğin başlangıç meridyenin (0°) karşıtı, 180° meridyenidir. İstanbul üzerinden
geçen 29° doğu meridyeninin karşıtı 151° batı meridyenidir.
9.Bir meridyen üzerindeki tüm noktaların yerel saati aynıdır.
10.Ardışık iki meridyen arasındaki yerel saat farkı 4 dakikadır.
Dünya’nın kendi ekseni etrafındaki bir tam dönüşünün 24 saat olmasından dolayı,
komşu iki meridyen yayı arasındaki zaman farkı 4 dakikadır (24x60 = 1440 dak.
1440/360 = 4 dak.).

PARALELLERİ

PARALEL

Nasıl ki şehirdeki bir evi bulabilmek için mahalle, cadde, sokak ve ev numarası gibi
unsurlara ihtiyaç varsa Yerküre üzerindeki herhangi bir yeri bulabilmek için de hayalî
çizgilere (koordinat sistemine) ihtiyaç vardır. Bu nedenle Yerküre’yi enine ve boyuna
kesen paralel ve meridyenler tespit edilmiştir.

1. PARALELLER

Kutuplara eşit uzaklıktaki noktaların birleştirilmesiyle elde edilen hayali çembere Ekvator denir. Engeniş paralel dairesi olan Ekvator yerküreyi Kuzey Yarımküre ve Güney Yarımküre olmak üzere iki eşit yarımküreye böler. Ekvator’a paralel olarak çizilen hayali çemberlere paralel denir.

Dünya üzerindeki bir noktanın Ekvator’a olan uzaklığının açı cinsinden değerine enlem denir. Enlem herhangi bir noktadan yerin merkezine çekilecek dikey bir çizgiyle Ekvator düzlemi arasındaki açıdır. Enlem, derece, dakika ve saniye olarak ifade edilir. Ankara yaklaşık 39° 56’ kuzey enlemi üzerinde bulunur.

Paralellerin Özellikleri:

1.En büyük paralel dairesi olan Ekvator, başlangıç paralelidir.
2.Ekvatorun kuzeyindeki 90, güneyinde 90 olmak üzere 180 paralel vardır.
3.Dünya’nın şeklinden dolayı, Ekvator’dan kutuplara doğru gittikçe paralellerin
boyları kısalır ( Ekvator 40 076 km, 15° paraleli 38 000 km, 30° paraleli, 34 700 km, 45° paraleli, 28 450 km, 60° paraleli 20 000 km, 75° paraleli 10 400 km’dir.
Kutup noktalarının boyutu sıfırdır.).
4.Paralellerin numaraları Ekvator’dan kutuplara doğru gidildikçe büyür.
5.Paraleller 180° lik meridyen yayının 1° lik arayla eşit parçalara bölünmesi sonucunda çizilir. Daha ayrıntılı yer belirtmek için her derece 60’ ya her dakika 60”
ye bölünür.
6.Paraleller D-B doğrultusunda uzanırlar ve birbirlerini kesmezler.
7.90° paralelleri nokta halindedir.
8.Ekvator’la dönenceler arasında kalan paralellere alçak enlemler; dönenceler ile kutup daireleri arasında kalan enlemlere orta enlemler, kutup daireleri ile kutup noktaları arasında kalan enlemlere ise yüksek enlemler adı verilir.
9.Bazı paraleller özel isimler alırlar.

0° paraleli Ekvator
23° 27’ kuzey paraleli Yengeç Dönencesi
23° 27’ güney paraleli Oğlak Dönencesi
66° 33’ kuzey paraleli Kuzey Kutup Dairesi
66° 33’ güney paraleli Güney Kutup Dairesi
90° kuzey paraleli Kuzey Kutup Noktası
90° güney Paraleli Güney Kutup Noktası



Dönenceler:
 Ekvator’un 23027’ kuzey ve güneyinde bulunan paralel dairelerine dönenceler denir. Yer ekseninin eğik olmasından dolayı, yıl içerisinde Güneş ışınlarının 90°’lik açıyla düştüğü yerler değişir.Dönenceler, Güneş ışınlarının 90°’lik açıyla düştüğü yerlerin sınırını oluşturur. Güneş ışınları sadece iki dönence arasında kalan yerlere yılda iki defa 90°’lik açıyla düşer. Bunun dışında kalan yerlere hiçbir zaman 90°’lik dik açıyla düşmez.

Kutup Daireleri:
 Ekvatorun 66°33’ kuzey ve güneyinde bulunan paralel dairelerine
Kutup Daireleri denir. Yer ekseninin eğik olmasından dolayı yazın 24 saati aşkın bir süre Güneş ufukta kalır ve batmaz; kışın da 24 saati aşkın bir süre Güneş doğmaz.
Bu durum sadece kutup daireleriyle kutup noktaları arasında kalan yerlerde gerçekleşir. Kutup Daireleri, gece veya gündüz sürelerinin 24 saati aştığı yerlerin sınırlarını oluşturur.

10.Komşu iki paralel arasındaki mesafe her yerde eşit olarak kabul edilir ve yaklaşık olarak 111 km’dir.

Bundan yararlanarak aynı boylam üzerinde yer alan iki nokta arasındaki mesafe kolayca hesaplanabilir. Bunun için:
İki merkez arasındaki paralel farkı bulunur. Aynı yarım küredeyseler büyük değerden küçüğü çıkarılır. Farklı yarım küredeyseler iki değer toplanır.

Bulunan fark sabit 111 sayısıyla çarpılır. Böylece aralarındaki uzaklık km cinsinden bulunmuş olur.

Örnek: 39° kuzey paralelinde bulunan Ankara’dan kalkan bir
uçak aynı meridyen üzerinde 8658 km güneye gitmiştir. Ulaştığı enlemin derecesi
kaçtır?
8658 : 111 = 78

Ankara’dan 78 paralel güneye gidersek 78-39 = 39° güney paraleli olur. (Bugüne
kadar çıkmış tek soru tipi)

Enlemin etkileri

·İklimi
·Güneş ışınlarının geliş açısını
·Gölge boyunu
·Sıcaklık dağılışını
·Buharlaşmayı
·Yağış çeşidini ve rejimini
·Akarsu rejimini
·Toprak çeşidini
·Tarım ürünlerinin çeşitliliğini
·Kalıcı kar sınırının yüksekliğini
·Dünyanın dönüş hızını
·Deniz suyunun tuzluluk ve sıcaklığını
·Gece ile gündüz arasındakizaman farkını
·Yerleşme ve tarım faaliyetlerinin üst sınırın
·Yerleşme biçimini
·Nüfus dağılışını
·Sanayi faaliyetlerini
·Bitki örtüsünün çeşitliliğini,

K-G yönünde geniş alan kaplayan ülkelerde iklim çeşitliliği fazla olduğundan bitki ve
tarım ürünlerinin çeşitliliği de artar. Özellikle iklim ve bitki çeşitliliği Ekvatoral ve Kutup
kuşağı arasındaki geçiş özelliği taşıyan Orta kuşakta artmaktadır. Ülkenin D-B
doğrultusunda geniş alan kaplaması iklim çeşitliliğine neden olmadığı için bitki ve
tarım ürünleri çeşitliliğine neden olmaz.

KYK’de görülen iklim ve bitki türlerinin benzeri GYK’de görüldüğü için iki yarımkürede
uzanan alanlardan sadece birisi alınır

14 Mayıs 2011 Cumartesi

DAĞLARIN OLUŞUMU

Dış kuvvetler aşındırma sonucu kopardıkları maddeleri sürükleyerek okyanus, deniz ve göl çanakları gibi çukurluklarda biriktirirler. Milyonlarca yıl boyunca devam eden bu olay sonrasında kalınlığı binlerce metreyi bulan kalın bir tortul tabakası oluşur. Bu tortul tabakalarının yer aldığı çok geniş alanlı derin deniz çukurluklarına jeosenklinal denir.

Kıvrılma: Kıtaların yer değiştirmesiyle jeosenklinaller yüksek basınca uğrarlar. Eğer bunlar esnek yapıda ise kıvrılırlar ve kıvrımlı dağlar meydana gelir. Bu oluşan kıvrımlar kubbe şeklinde ise antiklinal, çukur yapıda ise senklinal adı verilir.
Avrupa’da alp, Asya’da Himalaya dağ sırası böyle oluşmuştur.

Kırılma: Jeosenklinallerde, yan basınçlara uğrama sonucu her zaman kıvrılma olmaz. Bazen tabaka kıvrılamayacak kadar sert yapıdadır. Bu durumda kırılmalar meydana gelir. Bu kırıklar boyunca bir kısım yer, tümüyle yükselirken bazı kısımlar da alçakta kalır ya da çöker. Kırık yerlere fay adı verilir. İki kırık boyunca yanlardaki bloklar çöker de ortadaki blok yüksekte kalırsa buna horst, ortadaki blok çökerse buna da graben denir.
Dünyanın en uzun kırık hattı, yaklaşık 5 bin km. uzunluğundaki doğu Afrika grabenidir. Bu grabenin kuzey ucu Kahramanmaraş’a kadar devam eder

Deprem Oluşumu

Depremlerin önemli bir bölümü yeryüzünden yaklaşık 12km derinliklere kadar uzanan elastik kısımda üst kabuk içinde meydana gelmektedir. Bu derinlikten daha derinliklerde sıcaklık 400 derecenin üzerinde olduğu için yerdeğiştirme hareketi depremsiz, krip denilen yavaş plastik şekil değiştirme enerjisi şeklinde yutulur. Buna karşılık elastik üst kısımda ise her yıl birkaç cm'lik yerdeğiştirme yüzyıllarca birikerek birkaç metre birden büyük bir depremle meydana gelmektedir. Depremler sırasında ilk kırılma başlangıcının bu elastik alan sınırında meydana geldiği anlaşılmaktadır.

Deprem yer içinde fay olarak adlandırılan kırıklar üzerinde biriken biçim değiştirme enerjisinin aniden boşalması sonucunda meydana gelen yerdeğiştirme hareketinin neden olduğu karmaşık elastik dalga hareketleridir. Bu yerdeğiştirme miktarı depremin büyüklüğü ile doğru orantılı olup özellikle sığ depremlerde belli bir büyüklükten sonra faylanma ile ilgili kırıklar yeryüzünde görülmektedir.

Faylanma Teorisi

A) İki yönden sıkıştırılan kaya
B) Bu kuvvet altında kayanın zamanla şekil değiştirmesi
C) Kaya aniden kırılarak fay oluşur ve ortaya çıkan enerji deprem dalgaları halinde yayılır. Hareket yatay olduğu gibi düşey de olabilir. Kırılmanın olduğu noktaya "Odak" (iç merkez) denir. Odak noktasının düşey olarak yeryüzüne rastladığı noktaya "Episantr" (dış merkez) denir.

Fay Çeşitleri

Normal faylanma genelde yerkabuğunun yatay çekme kuvveti sonucu oluşur. Ters faylanma basınç kuvveti sonucu oluşur. Yatay sıyırmalı faylanmada, bloklar birbirlerine nazaran yatay hareket yaparlar. Yatay faylanama hareketinin sağ veya sol atımlı olduğu faya üsten bakılarak anlaşılabilir. Üstten bakıldığında, relatif yerdeğiştirme sağa doğru ise sağ atılımlı, sola doğru ise sol atılımlı olarak adlandırılır.

Normal faylanma arasındaki blok çökerse buna "Graben" (çöküntü) denir. İki ayrı normal faylanma arasında bir yükselti bloğu kalırsa buna "Horst" (yükselti) denir.

Hangi Şiddet Ne Etki Doğurur?

Depremin ölçüsünü belirlemek amacıyla depremlerin etkilerinin sınıflandırılmasıyla ortaya çıkmış bir ölçek türü olarak "şiddet" kullanılıyor. Belli başlı 12 şiddet grubu ve etkileri ise şöyle gruplanabilir:

Depremler, sismograf adı verilen aletler tarafından kaydediliyor. sismografların olmadığı dönemlerde, depremin ölçüsünü belirleme amacıyla depremlerin etkileri sınıflanmış ve "şiddet" adı verilen ölçek ortaya çıkmış. Ülkemizde kullanılan MM (Değiştirilmiş Mercalli) ölçeği, 12 şiddet grubuna grubuna ayrılmıştır.

Şiddet 1, 2, 3 ve 4'te sallantılar olsa bile binalar ve eşyalar zarar görmez.

Şiddet 5'te ise mutfak eşyalarından ve pencere camlarından bir kısmı kırılabilir.

Şiddet 6: Herkes tarafından duyulur. Pencere camları ve cam eşyalar kırılır. ağır eşyalardan bir bölümü yerinden oynar. Sıvalarda çatlaklar oluşur.

Şiddet 7: Ayakta durmak zorlaşır. Asılı cisimler düşer. Eşyalar hasar görür. D türü yapılarda (ker***, taş gibi zayıf malzeme, kötü harç, standart dışı işçilikle yapılmış binalar) çatlak ve hasarlar oluşur. C türü yapılarda (alelade işçilik ve harçla yapılmış binalar) çatlaklar oluşur.

Şiddet 8: Araba kullanmak zorlaşır. C türü yapılarda kısmen yıkılma, B türü yapılarda (iyi işçilik ve harç donatılı) az hasar oluşur. A türü yapılarda (iyi işçilik, harç ve tasarım) hasar olmaz. Zayıf duvarlar ve heykeller, kuleler ve bacalar yıkılır. ağaç dalları kırılır. Ağır eşyalar ters döner. Kayalar düşer ve heyelanlar olabilir.

Şiddet 9: D türü yapıların tümü yıkılır. C türü yapılar ağır hasara uğrar. B türü önemli derecede hasar görür. Yeryüzünde büyük yarık ve çatlaklar oluşur. Yeraltındaki borular kopar.

Şiddet 10: B, C ve D türü yapıların büyük çoğunluğu yıkılır. İyi yapılmamış ahşap karkas, iyi yapılmamış betonarme yapılarda büyük hasar görülür. Baraj ve bentlerde önemli hasarlar oluşur. Yeryüzünde büyük çatlaklar ortaya çıkar, raylar bükülür, heyelanlar olur.

Şiddet 11: Pek az yapı ayakta kalır. Köprüler yıkılır. Yeryüzünde büyük çatlaklar oluşur. Yumuşak zeminde yer kaymaları olur. Raylar çok fazla eğilir.

Şiddet 12: Tüm yapılar yıkılır. Deprem bölgesindeki yeryüzü biçimi değişir. Cisimler havaya fırlar. Yeryüzünde deprem dalgalarının ilerleyişi görülür. Ufuk ve yataylık kavramı yok olur.

Deprem Şiddet Cetveli
Şiddet cetvellerinin açıklamasına geçmeden önce, burada kullanılacak terimlerin belirtilmesine çalışılacaktır. Özel bir şekilde depreme dayanıklı olarak projelendirilmemiş yapılar üç tipe ayrılmaktadır:

A Tipi : Kırsal konutlar, ker*** yapılar, kireç ya da çamur harçlı moloz taş yapılar.

B Tipi : Tuğla yapılar, yarım kagir yapılar, kesme taş yapılar, beton biriket ve hafif prefabrike yapılar.

C Tipi : Betonarme yapılar, iyi yapılmış ahşap yapılar.

Siddet derecelerinin açıklanmasında kullanılan az, çok ve pekçok deyimleri ortalama bir değer olarak sırasıyla, %5, %50 ve %75 oranlarını belirlemektedir.

Yapılardaki hasar ise beş gruba ayrılmıştır :

Hafif Hasar : İnce sıva çatlaklarının meydana gelmesi ve küçük sıva parçalarının dökülmesiyle tanımlanır.

Orta Hasar : Duvarlarda küçük çatlakların meydana gelmesi, oldukça büyük sıva parçalarının dökülmesi, kiremitlerin kayması, bacalarda çatlakların oluşması ve bazı baca parçalarının aşağıya düşmesiyle tanımlanır.

Ağır Hasar : Duvarlarda büyük çatlakların meydana gelmesi ve bacaların yıkılmasıyla tanımlanır.

Yıkıntı : Duvarların yarılması, binaların bazı kısımlarının yıkılması ve derzlerle ayrılmış kısımlarının bağlantısını kaybetmesiyle tanımlanır.

Fazla Yıkıntı : Yapıların tüm olarak yıkılmasıyla tanımlanır.
Şiddet çizelgelerinin açıklanmasında her şiddet derecesi üç bölüme ayrılmıştır.

Bunlardan;
a) Bölümünde depremin kişi ve çevre,
b) Bölümünde depremin her tipteki yapılar,
c) Bölümünde de depremin arazi üzerindeki etkileri belirtilmistir.

DÜNYADAKİ VOLKANLAR

YANARDAĞ NEDİR?
Bir yanardağ (ya da volkan ), magmanın (Dünya'nın iç tabakalarında bulunan, yüksek basınç ve yüksek sıcaklıkta ergimiş ya da erimiş kayalar), yeryuvarlağının yüzeyinden dışarı püskürerek çıktığı coğrafi yer şekilleridir. Güneş sisteminde bulunan kayalık gezegen ve aylarda (bazıları çok aktif olan) birçok yanardağ olmasına rağmen, bu olgu, en azından Dünya'da, genellikle tektonik plaka sınırlarında görülür. Ne varki, sıcak nokta yanardağlarında önemli istisnalar vardır.


YANARDAĞLAR NASIL OLUŞUR?
Yer yuvarlağının iç kesimlerinin çoğu gibi, magmanın hareketleri ve dinamikleri de fazla iyi anlaşılamamıştır. Ancak, bir püskürmenin, yanardağın altında bulunan katı bir tabakaya (Dünya'nın kabuğuna) doğru magmanın hareket ederek bir "magma odacığı"nı işgal etmesinin ardından geldiği bilinmektedir.
Sonunda, odacıktaki magma yukarı doğru itilir ve gezegenin yüzeyine lav olarak yayılır ya da yükselen magma civardaki yer şekillerinde bulunan suyu ısıtır ve patlamalı buhar çıkışlarına neden olur. Bu çıkışlar ya da magmadan kaçan gazlar, kaya, kül, volkanik cam veya volkanik külün kuvvetli bir şekilde fırlatılmasına yol açar. Püskürmeler daima kuvvetli olsa da, akıntı veya büyük patlamalar şeklinde olabilirler.



1961 de ortaya atılan plaka (levha) tektoniği teorisinin bilimsel çalışmalara önemli katkısı olmuştur. Yerkabuğunun tek parça halinde olmadığını, katı olmayan manto üzerinde yüzen ve plaka adı verilen parçalardan oluştuğunu öngören plaka tektoniği teorisi, volkanik etkinliğin % 99'luk bölümünün bu plakaların birbirleriyle olan sınırlarında gerçekleştiğini kabul etmektedir. Volkanik etkinliğe sahip bölgelerin yerkabuğundaki dağılımına bakıldığında, bu plaka sınırları boyunca dizildikleri kolayca görülebilir.

Genellikle yanardağlar, zirvesinden büyük duman bulutları ve ateş çıkartan dağlar olarak hayal edilirler. Ne var ki, yanardağlar ender olarak duman ve ateş püskürtürler. Duman olarak düşünülen, su buharı ve çoklukla kükürt buharlarıyla karışmış çok büyük miktarlarda ince tozdur. Ateş gibi görünen ise püsküren maddelerin parlamasıdır. Parlamanın nedeni, yüksek sıcaklıktır ve bu parlama toz ve buhar bulutlarından yansır ve bu yansıma da ateşe benzer.



Karadaki yanardağlar genellikle, çıkışların yıllar içinde sürekli birikmesiyle koni ya da kül konisi şeklini alırlar. Suyun altında ise, yanardağlar genellikle fazlasıyla dik sütunlar oluşturur ve yıllar içinde okyanus yüzeyine çıkarak yeni adacıklar haline gelirler
.
YANARDAĞLARIN DAVRANIŞLARI
Yanardağların püskürmeleri ve volkanik etkinlikler farklılık gösterir:
1-Nuees ardentes-Kızgın bulutlar:
("Kor halindeki kızgın çığ"), 600 °C sıcaklıktaki kül, toz ve gaz karışımından oluşan bulutlardır. Bunlar, 10 km uzaklığındaki mesafelere 100 km/saat'lik hızlarla akabilirler.
2-Volkan külleri
En fazla yayılan malzeme olup, tarım alanlarını kaplayabilir veya örtebilir, mahsulleri tahrip edebilir, şebekeleri ve makineleri tıkayabilir, mekanik aksamlarda ileri derecede yıpranmaya yol açabilir, hayvanların boğulmasına yüksek olmayan ve düz çatılarda aşırı yüklere neden olabilir.


3-Lav akıntıları
Volkanizmanın en tipik göstergeleridir. Bazalt bileşimindeki lavlar 1m/gün'den 3 m/saniye'ye kadar değişen hızlarla akabilirler, ancak bunların insan yaşamını tehdit etme derecesi düşüktür. Lav akıntıları kaynağa yakın kesimlerde en yüksek hıza sahiptir ve kaynaktan olan uzaklık arttıkça, zeminle ve atmosferle olan temasları nedeniyle hızları azalır. Soğuma akınıtının katılaşmasına neden olabilir ve akıntı katılaşan malzemenin oluşturduğu kanalın içinde akmaya devam edebilir.
Daha geniş ve yönlenmiş şekilde olan ve havada asılı konumdaki kaya tozları ile gazlardan oluşan akıntılar kül akıntısı veya piroklastik akıntı olarak adlandırılırlar. Bunlar, 200 -1000 km/saat bir hızla akabilirler. Volkanik patlamalardan kaynaklanan hava kirlenmesi ve bununla ilgili riskler kül yayılımıyla sınırlı kılınamaz (örneğin, volkan küllerinin M.S. 79'da Pompei'deki kumsalda yaşayanların ölümüne neden olduğu düşünülmektedir).
Büyük patlamalar ayrıca, 8-16 km yükseklikteki troposfer ile stratosfer arasındaki sınıra ulaşan volkanic tozlar nedeniyle atmosferik değişimlere de neden olurlar.
4-Laharlar (döküntü akıntıları)
Volkanik çamur, Japonca'da kullanılan bir sözcük olan lahar ile de ifade edilmekte olup, bunlar doğrudan patlamadan kaynaklanmışsa birincil, eğer başka nedenlerden dolayı ise ikincil lahar adı verilir. Laharlar volkanik patlama öncesinde, sırasında veya sonrasında meydana gelebilirler ve sıcak veya soğuk malzemeden oluşabilirler. Tsunamilere de neden olabilirler.


5-Karbondioksit çıkışı
Tüm bu yanardağ etkinlikleri insanlara zarar verebilir.
Yanardağ etkinlikleri genellikle depremler, sıcak su kaynakları, çamur kazanları ve gayzerler gibi yer etkinlikleriyle beraber görülürler. Püskürmelerden önce genellikle düşük şiddette depremler görülür.

BİR VOLKANIN ETKİN OLUP OLMADIĞINI ANLAMAK
Şaşırtıcı olsa da, volkanbilimciler, etkin (aktif) yanardağların sınıflandırılmasında fikir birliğine varmamışlardır. Bir yanardağın yaşam süresi, birkaç aydan birkaç milyon yıla kadar değişebilir. Bu tür bir sınıflandırma yapmak, insanların, hattâ bazen uygarlıkların bile varlık süreleri göz önüne alındığında anlamsız görünebilir. Örneğin, Dünya'daki yanardağların birçoğu, geçen birkaç binyılda birçok kez püskürmüşlerdir, ama günümüzde herhangi bir etkinlik göstermemektedirler. Bu tür yanardağların uzun ömürleri göz önüne alındığında çok etkin oldukları söylenebilir. Ancak, bizim ömürlerimiz düşünülürse, etkin değildirler. Bu tanımı daha da karmaşıklaştıran ise, harekete geçen ama püskürmeyen yanardağlardır. Bu yanardağlar etkin midir?
Bilim adamları genellikle, püsküren ya da yeni gaz çıkışları veya beklenmedik deprem etkinliği gibi hareketlilikler gösteren yanardağları etkin olarak kabul ederler. Birçok bilim adamı, yazılı tarihte püskürdüğü bilinen yanardağların da etkin olduğunu kabul ederler. Yazılı tarihin bölgeden bölgeye farklılıklar gösterdiğini, örneğin Akdeniz'de 3.000 yıl geriye, ABD'nin Pasifik kıyısında 300 yıl, Havai'de ise 200 yıl geriye kadar gittiğini göz önünde bulundurmak gerekir.
Uyuyan yanardağlar, şu an (yukarıdaki tanıma göre) etkin olmayan, ama her an hareketlenmesi ya da patlaması muhtemel yanardağlardır.
Sönmüş yanardağlar ise, bilim adamlarının bir daha püskürmelerini olası görmedikleri yanardağlardır. Bir yanardağın gerçekten sönmüş olup olmadığının belirlenmesi zordur. Örneğin, çanakların milyonlarca yıllık ömürleri olduğu bilindiğinden, 10 binlerce yıl püskürmemiş bir çanağın sönmüş değil uyuyan olarak tanımlanması gerekir. Yellowstone Ulusal parkında bulunan Yellowstone çanağı, en az 2 milyon yaşındadır ve 70 bin yıldan beri hiç püskürmemiştir, fakat bilim adamları tarafından sönmüş olarak tanımlanmaz. Doğrusu, çanak sık sık depremler yarattığı, etkin bir jeotermal sistemi bulunduğu ve yüzeyi hızlı değiştiği için, birçok bilim adamı tarafından çok etkin bir yanardağ olarak kabul edilir .
Birçok yanardağ sınıflandırması vardır. Bunlardan en çok kullanılanı aşağıdaki gibidir:

ŞEKİLLERİNE GÖRE
Kalkan yanardağlar: Şekli kalkana benzeyen dağlar oluşturacak şekilde zamanla biriken yüksek miktarda lav çıkartan yanardağlar çoklukla Havai ve İzlanda'da görülürler. Lav akışları genellikle çok kızgın ve çok akışkan olup uzun akıntılara neden olurlar. Dünyadaki en büyük lav kalkanı, 120 km çapındaki ve deniz tabanından zirvesine 9.000 m yüksekliğindeki Maunaloa'dır. Mars'taki Olympus Mons, bir kalkan yanardağıdır ve güneş sisteminde şimdiye kadar keşfedilmiş olan en yüksek dağdır.
Lav kalkanının daha küçük olanlarına "lav kubbesi" (tholoid), "lav konisi" ve "lav kümbeti" adı verilir.
Volkanik koniler, yanardağın ağzında biriken ufak kaya parçacıkları fırlatan püskürmelerden dolayı oluşur. Bu püskürmeler, 30-300 m yüksekliğinde, koni şeklinde tepeler oluşturur ve nispeten kısa ömürlü olurlar.
Japonya'daki Mount Fuji, İtalya'daki Vezüv, Antartika'daki Erebus ya da kuzeybatı Amerika'daki Rainier gibi Stratovolkanlar ya da kompozit yanardağlar, hem lav akıntılarından hem de püskürtülerden oluşmuş yüksek, koni şeklinde dağlardır.
Süper Yanardağlar, geniş çanakları olan, kıtasal yıkım ve küresel iklim değişiklikleri yaratma potansiyelleri bulunan yanardağ sınıfına verilen addır. Bu sınıftaki yanardağlara aday olarak Yellowstone Ulusal parkı ve Toba Gölü gösterilebilir, ancak kesin bir tanımlama yapmak, asgari bir tanımlayıcı şart bulunmadığı için çok zordur.
Yanardağlar genellikle ya tektonik plaka sınırlarında ya da sıcak noktalarda yer alırlar. Yanardağlar uyuyan (etkin olmayan) ya da faal (aktif -neredeyse sürekli çıkış ve kesikli püskürmeler) olabilirler, önceden tahmin edilemeden hal değiştirebilirler.
Karadaki yanardağlar genellikle, çıkışların yıllar içinde sürekli birikmesiyle koni ya da kül konisi şeklini alırlar. Suyun altında ise, yanardağlar genellikle fazlasıyla dik sütunlar oluşturur ve yıllar içinde okyanus yüzeyine çıkarak yeni adacıklar haline gelirler.